İçeriğe geç

Yaş Antlaşması’nı kim imzaladı ?

İtiraf edeyim: Bu yazıya başlamadan önce uzun süre düşündüm — çünkü Yaş Antlaşması (10 Ocak 1792) yalnızca tarihsel bir belge değil, arkasında aslında içi boşaltılmış bir egemenlik, ödenmiş ağır bir bedel ve kolayca susturulmuş bir utanç hikâyesi barındırıyor. Kim imzaladı, ne koşullarda imzaladı, gerçekten bir barış mı yoksa mağlubiyetin resmi mi düzenlendi — bunlar bugün hâlâ sormamız gereken sorular. Peki nedir bu antlaşmanın imzacısı, içeriği ve önemi? Ve neden hâlâ “mağlubiyet” olarak anılıyor?

Kim imzaladı?

Yaş Antlaşması, Yaş (Romanya’daki Iaşi) şehrinde, Osmanlı Devleti ile Rusya İmparatorluğu arasında imzalanmış bir barış sözleşmesidir. ([Vikipedi][1]) İmzacı taraftan bakarsak; Osmanlı tarafını sadrazam Koca Yusuf Paşa (aynı zamanda “Yusuf Paşa” olarak da geçer) temsil etmiş, Rus tarafı ise prens Prens Bezborodko kanalıyla imzaya katılmıştır. ([Vikipedi][1]) Antlaşma 13 madde ve önsöz‑sonsöz halinde düzenlenmiş olup Türkçe ve Rusça metinlerle mühürlenip değiş tokuş edilmiştir. ([TDV İslâm Ansiklopedisi][2])

Derinlemesine eleştiri: Zayıf yönler, tartışmalı noktalar

Egemenlikten taviz

Bu antlaşmanın en çarpıcı ve tartışmalı yönlerinden biri: Osmanlı Devleti’nin, önceki antlaşmalarla kazanılmış veya elinde tutmaya çalıştığı bölgelerden resmen vazgeçmiş olmasıdır. Örneğin, âti antlaşmalarla (Küçük Kaynarca Antlaşması 1774; Aynalıkavak Tenkihnamesi 1779) hukuken korunmuş sayılan bazı şartlar, Yaş Antlaşması ile yürürlükte kalırken — fiiliyatta Osmanlı’nın lehine bir güç olmaktan çıktığı açıktır. ([Vikipedi][1])

Özellikle Kırım meselesi, burada tam kaybedilen bir pozisyona dönüşmüş: Osmanlı Devleti, Kırım’ın Rusya’nın hakimiyetine geçmesini antlaşma ile resmiyete dökmüştür. Bu, sadece bir toprak kaybı değil; stratejik, sembolik ve psikolojik bir darbedir. ([Hukuk Ansiklopedisi][3])

Müzakerelerin dengesizliği

Her iki tarafta “barış” denilerek imza atılmış olsa da, askerî durum, diplomatik güç dengesi ve jeopolitik şartlar Osmanlı lehine değildi. Antlaşmanın metni içinde “her ne değişiklik teklif olunamazsa”, “müttefiklerin katkısı beklenemezse” gibi ifadeler yer almakta; yani belli ki Osmanlı, kendi isteğiyle değil, çaresizlikle bu masaya oturmuştur. ([TDV İslâm Ansiklopedisi][2])

Bu noktada şu provokatif soruyu sormazsak olmaz: Gerçekten “barış” mı yapılan, yoksa yenilgiyi kabul etme metni mi resmiyet kazanmış oldu? Taraflardan biri imzayı gönüllü atarken diğeri kaderiyle yüzleşmiş olabilir mi?

Uzun vadede başlayan çöküşün işareti

Birçok tarihçi, Yaş Antlaşması’nı, Osmanlı’nın gerileme döneminin derinleştiği ve “dağılma” evresine geçişin başladığı sözleşme olarak görür. ([TDV İslâm Ansiklopedisi][2]) Dolayısıyla bu imzalama bir nevi “şerefli bir teslimiyet” olmadığı gibi; daha çok “kaçınılmazın kabullenilmesi” olarak değerlendirilir. Eğer imzalayanlar gerçekten devletin bekasını düşünmüş olsa, neden daha güçlü müzakere pozisyonu aramamışlar? Niçin daha iyi şartlar için direnilmemiş gibi görünüyor?

Halkın ve bilginin dışında kalan boyut

Antlaşmanın halkın bilincinde ve devlet mekanizmasında yeterince tartışılmamış olması ayrı bir zayıflık. Kimse “neden bu şartlarla anlaşma yapıldı?” diye yüksek sesle sormadı; devlet sırları, diplomasi kapıları arkasında yürüdü ve imza atıldıktan sonra bu antlaşma çoğu zaman “kaçınılmaz son” olarak kabullenildi. Bu durum, devlet ve toplum ilişkilerinin şeffaf olmamasının da bir sonucudur.

Neden hâlâ konuşulmalı?

Bu antlaşma yalnızca tarihi bir belge değil; günümüz için hâlâ önemli bir ders taşıyor: Güç dengeleri değiştiğinde, diplomasi tek savunma hattı hâline geliyor. Ama o savunma hattı zayıfsa — yani askeri, ekonomik ve diplomatik zayıflıklarımız varsa — imzalanan antlaşma “barış” değil, “müsamaha” olabilir. Bugün modern Türkiye bağlamında da benzer soruları sormalıyız: Egemenliğimizi pazarlarken nasıl davranıyoruz? Sözleşme masasına oturduğumuzda hangi şartlar bizim için kabul edilemez olmalı?

Ve bir başka provokatif soru daha: Eğer imzacılar – Osmanlı tarafı – tam egemenliklerinin kırıldığını görmüşse, neden içerde demokratik olarak bu görüş tartışılamamış? Neden sonuç halkla paylaşılmamış? Bu antlaşma sadece devletin değil, halkın da tarihsel hafızasında bir kırılma değildir mi?

Sonuç

Yaş Antlaşması’nı imzalayan kişi ve kurumlar olarak Osmanlı Devleti (Yusuf Paşa) ve Rusya İmparatorluğu (Prens Bezborodko) net olarak yer alır. Ancak asıl mesele, imzayı atanların ardındaki güçsüzlük, müzakere kırılganlığı ve ulusal onurun geri plana düşmesi gibi faktörlerdir. Eğer bir devlet, imza atmak zorunda kaldığında “kazançlı çıktım” diyemiyorsa; o antlaşma zafer değil, yitirilmiş fırsatların belgesi olabilir.

Bugün siz de düşünün: Bir ulus olarak barış mı istiyoruz yoksa teslimiyetin gölgesinde bir antlaşma mı imzalamış oluyoruz? Bu tür tarihsel veriler, sadece geçmişin değil, bugünün de uyarıcısıdır. Demokrasi, şeffaflık ve güçlü müzakere pozisyonu olmadan imzalanan antlaşma — pardon — barışın değil teslimiyetin resmileşmesi olabilir.

[1]: “Yaş Antlaşması – Vikipedi”

[2]: “YAŞ ANTLAŞMASI – TDV İslâm Ansiklopedisi”

[3]: “Yaş Antlaşması ve Stratejik Değişiklikler – Hukuk Ansiklopedisi”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Hipercasino şişli escort
Sitemap
ilbet güncel giriş adresivdcasino infoilbet mobil girişbetexpersplash